House'la evlenmek istediğimi söylediğimde (ya da onun gibi saçma bir şey) Burak'ın bana gönderdiği fotoğraftır bu. İyice terbiyesiz olmaya başladı bu çocuk.
Dizilerin beni ciddi anlamda hayata bağladıklarını düşünmeye başladım. Bunda bitmez bilmez tatilimin son zamanlarında artık canımın iyice sıkılması, izlenmesi gereken filmleri izlemekten usanmam, kitap okumaktan bile bıkmamın mutlaka etkisi vardır. İşte bu zor zamanlarda yanımda olan şey Umutcuğumun üşenmeden taa Odtülerden indirip bana ulaştırdığı House Md.'ydi. İlk sezonuna yazın, öylesine -bu öylesine daha önce hiç bu kadar yerinde kullanılmamıştı- başlamıştım. Hiç ummadığım kadar sardı, sonra yeni sezonunu bulamadım, buldum da alamadım, zart zurt. Neyse geçen 4 gün, hadi diyelim maksimum bir hafta içinde, 2.sezonunu bitirmiş bulundum. Bilgisayarımda olduğunu düşündüğüm 3. sezon aslında şifreli dev bir yalandan ibaretmiş. Bunu görünce bütün hayallerimin suya düşmesinin yanında kendimi ciddi bir boşlukta buluverdim. İşte tatilin sıkıcı kısmı da bundan sonra başladı zaten. Sanki küstah olduğu kadar zeki, ukala olduğu kadar karizmatik, ve yakışıklı- evet, bence gayet yakışıklı- olağanüstü sevgili Dr. House en yakın arkadaşımmış gibi kendisini özlemeye, geceleri onu düşünmeye başladım.(Biraz abarttım evet, o kadar da değil, merak etmeyiniz.)
House'a bu kadar takınca, aklıma zamanında taktığım diğer mükemmel diziler de gelmedi değil. Aslında çok fazla yabancı dizi fanı değildim şimdiye kadar, zira televizyonum ve ben muhteşem bir ikiliydik üniversiteye kadar, ve olanca Türk dizisini izlerdim. İzlemesem bile sadece reklamlarından neler olup bittiğini anlardım, bu özelliğim hala devam ediyor. Ama keşfettim ki sadece bana has bir şey değilmiş bu Allah vergisi sandığım şey, birçok insan sadece reklamlarından pek çok diziyi anlama imkanına sahipmiş. Sonra fark ettim ki, bu bizim dizilerimizin genel bir özelliği, durağanlığı ve sıkıcılığının yanında. Ama yine de izlediğim ve müptelası olduğum dizileri göz ardı edemem; Çemberimde Gül Oya, İkinci Bahar, Yeditepe İstanbul, Süper Baba falan şimdilik aklıma gelenler. Daha kıyıda köşede kalmış izlenmeye değer dizilerimiz de yok değil. Böyle deyince aklıma birden Bizimkiler falan geldi mesela. Daha da gelir de neyse. Güzel dizilerdi bunlar, lafımız yok. Ama artık Aşkı Memnudur, Kavak Yelleridir böyle garip garip diziler yapılıyor. Tamam Kavak Yelleri eski okulumda çekildi, tamam hala zaman zaman Kordon'da koskoca tırlarıyla çekimleri izleyebiliyoruz; ama bir yere kadar canım. Bir de Bu Kalp Seni Unutur mu var ki ona diyecek bir şeyim yok. Reyting pisliği yüzünden yayından falan kaldırılacak diyorlar, dualarımız onunla. Ergenlik aşkım Okan Yalabık'ı yeniden rüyalarıma sokan (bu da abartı), "yakın tarihimize ışık tutan", bir kaç kişi dışında herkesin çok başarılı olduğu ey dizi, hep devam et sen!
Gelelim yabancı dizilere..Dizilere değil aslında, tek bir diziye. Geçen senemi kaplayan, 10 sezonunu birden bitireverdiğim sevgili Friends. Nasıl bir diziydin sen?! Her karakterin, her bölümünle beni mutlu ediyordun yahu. Son bölümünde üzmedin değil gerçi de, senden kaynaklanan bir şey değildi, benim duygusallığım tamamiyle. Bu konularda ne kadar muhafazakar olduğumu anladığım sıralardı. Birinin gitmesine, bir şeyin bitmesine çokça üzüldüğüm zamanlar. Amaan neyse, sen her bölümünde güldürüyordun ya beni. Sağolasın e mi! Joey, Ross, Rachel, Chandler, Monica ve tabiki Phoebe. Harika karakterler, harika senaryo. İzleyin eğer izlemediyseniz. Başka da bir şey demem. Ha bir de geçen sene Orkun Phoebe'yi İstanbul'da bir yerde görüğünü söyledi. Bu konuyu da kendisiyle özel konuşun. Friends hakkında tabiki de çok şey yazmak isterdim ama pek duygulanıyorum yahu!
Şimdi How I Met Your Mother falan var. O da güzel, komik falan ama Friends'in yerini tutmuyor. Coupling de fena değildi ama İngiliz esprisi de bir yere kadar. Hayır, tamam en tipsiz erkekleriniz bile yaşlanınca çok yakışıklı oluyor ama konumuzla ne alakası var canım!
Yarın erkenden kalkıp Ankara için yola çıkıcam. Umarım yağmursuz, karsız, termometreleri sıcaklığıyla şaşırtıcak bir hava beni bekliyordur Ankara'da. Başka da isteğim yok. Ha bir de unutmadan; bir diğer isteğim de sevgili Onurcuğumun ekşisözlük nikini öğrenmek, itiraflarına erişmek. Bilen varsa söylesin. En son isteğim de House izlerken gecenin bir yarısı dinlediğim Marc Cohn'dan One Safe Place'i dinleyiniz. Pişman olmayacaksınız!